İletişimle Gelen Yükseliş…

”Dünyanın en büyük cezaevi cahil insanın kafasının içidir.” Montaigne

Gerçek, Bir'likte. Dönüşüm, kararlı bir güç gerektirir.

Merhaba,

2023 yılı bitiyor. 2024 yılına başlamaya sayılı günler kaldı. ”Birleşmiş Milletler bilim ve iş dünyasını, sivil toplumu ve politika yapıcıları ortak araştırma ve teknolojik yenilik programı etrafında harekete geçirmek amacıyla Uluslararası Okyanus Bilimleri On Yılını ilan etmiştir. Okyanus ve kıyı alanları kaynaklarının yönetimini iyileştirmek, araştırma programlarının, gözlem sistemlerinin geliştirilmesinin, deniz alanlarının planlanmasının ve deniz risklerinin azaltılmasının koordinasyonunun sağlanması hedeflenmektedir.”

Peki, siz sevgili okuyucu 2024 ve on yılda ne olacak, ne yapacak ve neye sahip olmak istiyorsunuz?

Bugünden geleceği inşa için bir kaç soruyla devam edelim. Başarı/başarısızlıklarıyla biten yılın sizde hangi izlenimlerin, nasıl katkıları oldu? Peki, siz edindiklerinizle dünyanızda hangi yapıcı eylemlerle kullanmayı düşünüyorsunuz?

Yıl biterken ve yılı bitirirken sizlerle birlikte ”Bir Birim Dönüşüm” atölye çalışmasını ilhamla, arzularımıza odaklanarak tamamladık; Bir’likte, birlikte gelişiyoruz inancıyla.

”Bitiyor, bitti.” cümlesinin sizdeki hissi nedir diye sorsam hissinizi nasıl tanımlardınız? Biten bir çok şey çoğumuza hüzün verir. Terk etmiş, terk edilmiş hisleriyle. Oysaki doyuma ulaşan her şey yeni bir formla yeni bir arzuya kendini bırakarak tırtılın kelebeğe dönüşümü gibi kişiyi hayatın nihai amacına götürmeye devam eder. Buna bilimsel yaklaşımla yaşamsal döngü diyorlar ve bizler de böyle öğrendik. Doğanın bir parçası olduğunu unutan kişi için durum durdurulamayan bir arzudan diğer arzuya, peşinden koşmanın dışında bir açıklaması olmayan tatminsizlik, boşluk hissi içerisinde bir arayıştan bahsedebiliriz. Bir an dur ve…

”Peki, sen kendine giden uzun yolculuğa ne zaman başlayacaksın?” Rumî

Yukarıdaki soruyla başlayabilmek için önce zihnimizdeki çöpleri diğer bir deyişle farkındalık eksikliğini dengelemek önemlidir. Bugün başka bir duygu yükü ile anlamlandırılan bir eyleme; terk edilme, terk etme diyerek bir bakışla diyelim ve başlayalım.

Terk etmek, ondan ayrılmak, onu bırakmak, onunla ilgilenmek istememek diyebiliriz. İnsanın varlığını etkileyen bir eylemdir. Çoğumuzun hayatında bu eyleme ait hissedilen duygularla bir ya da fazla anısı olabilir. Burada farkında olsak olmasak hissedilen hislerle birlikte yaptığımız eylemler ve sahip olduklarımızdır. Ancak doğamız gereği insan edindiklerine değil, hislerine tutunarak bir hayatı yaşamayı seçtiğinde neler olur? Bu deneyime de sahibizdir, ancak unutup tekrar tekrar aynı eylem eylemsizliklerle hayatınızda başka bir dünya yaratarak kendinize neler yaptığınıza, neler yapmadığınıza tanıklık etmeyi seçtiğinizde neleri fark ederdiniz? Görmezden gelmeyi seçtiğiniz neleri fark ederdiniz?

Dünya realitesinde farkındalık alanını algılamak doğanın yasalarından polarite yasası ile mümkün olduğunu zihnin fonksiyonlarının yardımı ile analiz ederek homeostazı fiziksel, hormonal duygusal ve zihinsel alanlarımızda sağlarken ruhsal olarak da büyürüz. İçten gelen diye tanımlanan merakla, ilerleme, genişleme, büyüme isteği ile. Kendimizi bildiğimizden beri bu böyledir.

Bir çok bilim bunu …. yıllık döngüler diye tanımlar ve açıklamaya çalışırken anlam arayışındaki kişi için bazen kafa karıştırıcı olur. Öğrendiği bilgiyi referans alarak hayatına bakmaya çalışırken kendisi için doğrusundan ayrılabilir. Başka bir deyişle bilginin doğruluğunu araştırmadan kör bir inançla öğrendiği bilgi, yönünü kaybetmesine neden olabilir. Bunu fiziksel olarak diğer adı hastalık ya da davranış bilimleri alanından disfonsiyonel alışkanlıklar sonucu ile açıklanır diyebiliriz. Duyguları varın siz, kendiniz tanımlayın. Belki bu tutunma ihtiyacını yaratır ve muhtaçlık hissi ile bağımlılık özelliği ile hayatınızda deneyimliyor olabilirsiniz. Örneğin bu davranışı hasta olduğunuzda en yakınlarınıza yapıyor ya da size yapılıyor olabilir. Bu düşünceye tutunmak sözlerimize, nefesimize davranışlarımıza hatta beden duruşumuzla bile ifade ediyor olabiliriz. Tanıdık mı? Kederli, buğulu gözler belki, güçsüz bacaklar, kambur bir omurga belki de…

Oysaki kişi deneyimlerinden edindiği izlenimlerin ona kattıklarına odaklansa ve doğru soruları sorarak içsel gelen arzularını en yüce değerlerine hizmet edecek şekilde kullanabilme becerisini geliştirebilse hangi fırsatlarla hayatının kuşatılmış olduğunu fark edebilirdi.

Bu hayattan gerçekten ne istiyorsunuz? Hayattan istediklerinizi alabildiniz mi? Belki de hâlâ doyuma/tatminliğe ulaşamadınız. Belki de ne aradığınızı, amacınızı bilmiyorsunuz. Yol kendini bilmekten, bilincinde bir üst seviyeye çıkmaktan, kendi olmaktan geçiyor. Özgüvenle, tek bir amaca tutunarak, adanmışlıkla… Yapaylığın, doğallığı maskeleyen tüm davranış, eylem eylemsizliklerini, özelliklerini hayatınızda nasıl kullandığınızı, nasıl edindiğinizi fark etmeyi isterseniz tetiklendiğiniz ne/neler bunları tespit etmeniz kendi yolunuzda kendinize ve çevrenizde nasıl değişim/dönüşüm getirecek domino etkisi gibi bir düşünseniz, hangi olasılıklarla çevrili olduğunuzu algılayabilirsiniz.

Sosyal bir varlık olan insan kelebek etkisi diye açıklanan gücüne uyanması ve yapıcı kullanması ancak bir üst bilince geçerek mümkündür. Seçim sizin. Bu seviyeye gelme yolunu nasıl yapacağınız sizin seçiminiz. Kendi yönetme becerilerinizi geliştirip, edinene kadar bir uzmana, bir uzman desteğine ihtiyacınız olacağını sizlere söyleyebilirim. Size doğru sorular soran, sizi zorlayan, sizi kendinizi bilmeye yönlendiren. İçinizde size ait doğrulara sizi uyandıran… En yüce değerlerinizle amacınızı gerçekleştirmek üzere doğallığınız/varoluşunuzla bağlantıya geçin.

Buddha’nın dediği gibi; ” Geçmişte kim olduğunu bilmek istiyorsan, şu an kim olduğuna bak. Kim olacağını bilmek istiyorsan ne yaptığına bak.”

Takipte kalın.

Sevgi ve saygılarımla.

Arzu Aykın

Yorum bırakın

BÜTÜNÜN DENGESİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin