“Her olayda elimizden geleni yapmalı ve geri kalan şeyler için soğukkanlı olmalıyız. Deniz yolculuğuna çıkmak zorundaysak ne yapmalıyız? Gemiyi, kaptanı, tayfaları,
mevsimi, günü ve rüzgarı iyi seçmeliyiz. Hepsi bu. “Epiktetos

Merhaba, nasılsınız?
Bugünkü konumuz papatyalar! Aşklara konu ”Papatya ”nın her yaprağını tek tek, özenle kopararak; seviyor/sevmiyor, olacak/olmayacak diye son yaprağı da dahil totemler yapmışızdır. Çoğumuz hayatında denemiştir diye düşünüyorum. Denemeyen var mı? Ya da şöyle sorayım; herhangi bir şey/şeylerle totem yapmayan var mı? Sonrasında da büyük bir beklenti, hayal/fantezi/fobi içinde, sonucunda da her iki deneyim mutluluk/hüsran hayal kırıklığı yaşamışızdır. Bu hayal kırıklığı ile çevremiz, ailemiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, sevdiğimiz/sevildiğimiz/sevmediğimiz insanlarca alay konusu haline getirilmiş de olabilir. Espri konusu olsun diye yıllarca her karşılaşmada, buluşma toplantılarınızda aynen ilk günkü gibi alay konusu haline gelmiş olabilir. Tanıdık mı? Peki, düşününce bile nasıl hissettiriyor, yaşadığınız o an neler hissettiniz? En derinlere bastırdığımız, ittiğimiz nedir? Utanç olabilir mi ya da başka ne olabilir? Peki, buna bağlı geliştirdiğimiz savunma araç, düşünce, duygularımız neler? Belki de hala devam eden?
Elbette papatya sevmeyeniniz vardır. Ancak çoğumuz severiz değil mi? Acı ve haz deneyimini bize unutturmayacak şekilde öğreten bir çiçektir. Anı defterlerinde, kişisel günlüklerde, belki mektuplar içerisinde kurutularak saklanmıştır. Kalbin en derinlerine kazınmış, etiketlenmiştir. Oysa ki sadece toprakta yetişen, çayı ile rahatlık, huzur veren bir bitki kendine has özellikleriyle. Her birimizin ne güçlü anıları vardır hatırlamak isteyeceği ve istemeyeceği.
Gerçekte çok basit olan; yer ve zaman imleriyle zihnin hafıza bölümüne kayıt edişimize duygu ve düşüncelerimizle anlamlaştırmaktır. Peki, değişim/dönüşümün her an var olduğu evrende anlamlaştırmak, etiketlendirmek bize ne yapar? Faydası/zararı nedir hiç düşündünüz mü?
Sınırsız bilincimizde sınırlar oluşturur; istiyorum/istemiyorum, hoşlandım/hoşlanmadım gibi. Yazıma başlarken papatya deneyimine; yaşadığımız o an’a tekrar gidersek sakındığımız, kaçındığımız, hayran olduğumuz duygudur. Eylemi duygu ile özdeşleştirmemizdir. Kaçındığımız eylem, özelliktir. Açlığını, yoksunluğunu hissettiğimiz, korktuğumuz, endişe şüphe duyduğumuz neyse odur. Oysa ki o deneyimden neler öğrendim, bana nasıl hizmet etti diye geriye çekilip, bir bakışla baksak nasıl olurdu? Yaşadığımız deneyimi olduğu gibi kabul etmiş olur muyduk? Ne dersiniz? Dudak kenarında tatlı, hoş bir gülümsemeyle hatırlanan eski bir dost belki, sonrasında nasılsın diye telefonla aramak, iletişim kurmamız belki bir sonraki davranışımız olurdu.
Durum ve olayların ortaya çıkışı bir sonuçtur. Süreç içindeki sonuç/sonuçlarla iç içe karmaşık gibi görünen bir sistemdir yaşam denen. Her bir sonuç da yeni yeniden bir süreç yaratır. Bunu kabul edebilme bilinç seviyesine geldiğimizde huzur yaşanabilir bir hal olarak yaşamımız içinde deneyimlenebilir.
Bir başka bakışla da yazacak olursam irademizle hayatımızın sorumluluğunu alma becerisi ile kabul ettiğimizde gerçek bir hayat yaşamak kolay ve mümkündür. Nasıl mı? Yaptığının tam tersini yaparak…
Yaşadığımız çevre, kültür, dil, din, yer doğduğumuz andan bugüne kadar hangi becerilerimin gelişimini sağladı? Peki, şimdi hangi yeni becerilere ihtiyaç duyuyorum? Bu ve benzeri sorular yapıcı davranışlar geliştirmemizi sağlar. Eski dediğimiz, bize hizmet etmeyen hatta yıkıcı, engelleyici hangi davranışlara sahibiz? Nasıl dönüştürebiliriz ve dahası için uzman bir koçluk/mentorluk -bireysel ya da grupla- ile kendimize yatırım, bakışımızda çığır açacağı kesindir.
Görüşmek üzere sevgi ve saygı ile. Arzu Aykın

Gerçek, Bir'likte. Dönüşüm, kararlı bir güç gerektirir.

Yorum bırakın