Erdemlerin En Yücesi…

” İnsan ruhunun şimdiye kadar dünyada yaptığı en büyük şey, görmek ve gördüğünü sade bir yoldan anlatmaktır. Açıkça görmek şiirdir, kehanettir, dindir- tümü birden” John Ruskin

Merhaba, nasılsınız? Nefesinin farkındalığında bu yazıyı okumanızı rica etsem… Şimdiden teşekkür ederim.

Bilmek nedir? Anlamak nedir? Bilmek; bir şeyi öğrenmiş, anlamış olmak, bir şeyle ilgili bilgisi bulunmak. Anlamak ise;

  • Canlının herhangi bir nesnenin bilincine varmasını ya da onunla ilgili bilgileri edinmesini sağlayan süreç,
  • Olay ve varlıkların anlamını kavrayabilme (Ruhbilim Terimleri Sözlüğü, 1974),
  • Bir kavramın öğelerini birleştirerek anlamlı bir bütün oluşturma ya da bir simge, söz ya da anlatımın anlamını kavrama (Yöntembilim Terimleri Sözlüğü, 1981),
  • Bilgileri öğrenme, herhangi bir fikirden anlam çıkarabilme (Petit Robert,2000),
  • Bir mesajın veya işaret sisteminin anlamını fark etme (Petit Robert,2000),
    olarak açıklanmaktadır.


Bilmek, insanın arayışının en üst mertebesidir. ”Akıl, insanın sahip olabileceği en yüce değerdir.” der Farabi. Bilmek için önce anlamak gerekir. Anlamak için de öğrenmek gerekir. Bu yüzden ilmi aramak ve ilim peşinde koşmak insanlığımızın en olmazsa olmaz gereksinimidir. Ulaşılması gereken bir varış noktası olmadığı gerçeğini de idrak ederek.

Tabi burada bilmekle bilgiç olmayı birbirine karıştırmadan, aklın ayırt etme becerisiyle doğru bilgiye kavuşmak önemli. Konu derin, bir o kadar da genişleyen dallanan bir konu. Anlamak derken anlam, anlama, anlamak kavramlarının önündeki sınırlı bakışa bir gözlemle yaklaştığımızda neler söyleyebiliriz? Haydi, birlikte bir bakışla gözlemlemeye ne dersiniz?

”Durum yoktur. Duruma karşı tepkiniz vardır.” Robert Conklin

Hayatımızda bir çoğumuz deneyimlemiştir; dövülmek, küfürlü hakarete uğramak gibi. Böyle durumlarda (insanların bizi aşağıladıkları yargısı, düşüncesi, inancı, yanılsaması buna karşılık gelebilecek daha kavram bulunabilir) öfkelenebilir, kızgınlık duygusuna sahip olabiliriz. Gerçek şu ki yükselen duygularımızın sebebi bizim bu konudaki düşüncelerimizdir.

Sonsuz isteklerimizin olduğu eylemler dizinini her gün hayatlarımızda deneyimleriz. Algımızla isteklerimizi kararlarımızla eyleme geçeriz. Bu da aklın ayırt etme yetisi ve zekanın kapasitesi ile yaşam kalitemizi oluşturur. Bu gerçeği öğrenip, anladığımızda idrak ederek biliriz. Peki, bunu bilmek bize nasıl hizmet eder? Dünya realitesinde hayatı tepkisel değil, yanıt vererek yaşarız demek.

Peki, yanıt vererek yaşamak ne demek? Hayatlarımızın bir gününe bir bakış atsak çoğunlukla sözlü ifade etmekten çekinmediğimiz ” Hep neden benim başıma geliyor” sorusu vardır. Cevabını araştırmak yerine şikayet etmekle, etiketleyerek ya da kendi sorumluluğum olduğu gerçeğini görmezden gelerek diğerlerine yargı ile yaklaşım içinde olmak tepki ile düşünmeden, öğrenmeden, idrak etmeden tepki ile durum ya da olay içinde deneyimler yaşarız. Tam tersi yanıt vermekse; beklentisizce, öncelikli değerlerimize göre yaşadığımızda, kısa vadeli hedeflerimizin kendiliğinden gerçekleştiğine tanıklık ederiz. Buna bazıları mucize bilinci diyor. Orta uzun vadeli hedeflerimiz için de fırsatlar daha net görünür oluyor ve bizler; hemen, kendinden emin, kesin, kararlı adımlarla ilerliyoruz. Bunu nasıl mümkün oluyor derseniz çalışılmış bir zihinle diyeceğim her zaman ki gibi.

Küçük düşmek, sefil olmak, rezil olmak endişe ve şüphesi içinde bir yaşamlarımız vardır ya, hayatlarımızın tamamını meşgul eden ya da bazı dönemlerinde. Iskaladığımız gerçek şu ki bir başkası bizi felakete sürükleyemez. Dolayısıyla da kötü durumlara düşürülmek diye bir durum yoktur. Bu durumlara sebep olan düşüncelerimizdir. Davranışlara eylem, eylemsizlik ve özelliklere verdiğimiz anlam dolayısı ile yaşarız. Anlam derken demek istediğim dünya realitesinde olduğumuzu unutarak tek taraflı; bipolar bakışlı düşüncelerimizle diğer bir deyişle sübjektif bakışla tepkisel davranış ya da sözlerdir. Diğer bir adı da duygu yükleridir. Nasıl ki yürürken çiviye basmadan, taşa takılmadan, ayağım burkulmadan yürüme gayreti içindeysem; bir olay, durum karşısında da aklımın çarpılmamasına, karışmamasına özen, ilgi göstermek önemlidir. Aklın karışmasını bir sinyal gibi algılayabilir, bakışımızı objektif tarafsız bir bakışa ya da daha geniş, yukarıdan, belki de kuş bakışına getirmek üzere doğru sorularla doğru cevapların yine bende olduğu gerçeğini kendime hatırlatarak. Bunun faydası ne olacak dediğinizi duyar gibiyim. Sağlam adımlarla, sezgilerinize güvenerek ilerlemeniz, sarsılmaz olmanız kaçınılmaz olacaktır; Ruhsal bir varlık olduğumuzu hatırlayarak…

Cahilliğimizi bilgelikle değiştirmek, bilgeliğe dönüştürmek, iyilik ve kötülüğün olmadığı gerçeğini öğrenip, anlayıp, kavrayıp kabul ettikten sonra olanın, olan her şeyin insanın kendiyle ilgili olduğu gerçeğini idrak etmiş olursun. Peki, bu nasıl hizmet eder bana ve çevreme? bir kaç dakika düşünelim mi, ne dersiniz?

İnsan her bir duruma, olaya anlam arayışındadır. Bu arayışını Kendini Bilmeye, Yaradan’ı Bilmeye, bilincini özgürleştirmeyle değiştirse ne olurdu? Nasıl olurdu? Çok değil bir kaç dakika. Dünya tarihi içinde bir çok ilim-bilim insanı bunu sorgulamış, düşünmüş, araştırmış, doğadan esinlenmiş ve Tek, Gerçek olanın bilgisine yaradılışındaki gizemde bulmuş ve gizem de bir çok kaynakla bugün bizlere kadar ulaştığı gibi, sonsuzlukta ulaşmaya devam edecektir. Kimlere mi? Tabi ki Kendini Bilmeye kendini adayanlara. Kendini bilmeden, Gerçek bilgiyi anlayıp kavramadan Bir’likte tam ve bütünlük hissedilemeyeceği gerçeğine uyanmak önemli. Aklın becerileriyle içten dışa bir yaşam içindeyiz. Tam tersi durumda yalnızlık, korku, keder, acı, dışlanmışlık gibi yanılsamalar içinde öylesine bir hayatı israf etmiş olacağız farkında mısınız?

Sevgi ve saygıyla. Arzu Aykın/ Kolaylaştırıcı Dönüştürücü Lider Koç/Mentör

” Hayat kendini bulmakla ilgili değil, kendini yaratmakla ilgilidir.” G. Bernard Shaw

Yorum bırakın

BÜTÜNÜN DENGESİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin